9 Aralık 2012 Pazar

Bilim 'Yaratılış' Diyor–26







Bilim 'Yaratılış' Diyor–26


Yutar Yarıkları Efsanesi ve Sahtekarlık



Darwin, evrim teorisini ileri sürerken, fosil kayıtlarından ve homolog olduğunu düşündüğü yapılardan daha çok, embriyolojik delillerine güveniyordu. Türlerin Menşei adlı kitabında: "Bana öyle geliyor ki, embriyolojideki birinci sırada gelen en önemli gerçeklerin başında, birkaç ilkel atadan türemiş çok sayıdaki canlılardaki benzer yapılardaki varyasyonlar gelmektedir."1 demektedir. Darwin'e göre: "Aynı sınıfa dâhil edilen ve bariz şekilde farklı olan türlerin embriyoları, birbirine çok daha fazla benzemekte, ancak tamamen geliştikleri zaman geniş ölçüde farklı olmaktadırlar."2 Bu fikir, ilk olarak Prusyalı zoolog Karl Ernst von Baer tarafından dile getirilmiştir ve sıklıkla da, von Baer Kanunu olarak adlandırılır (von Baer, Darwinci evrimi reddetmesine rağmen).

Embriyolardaki benzerlik, menşelerinin de benzerliğini (ortak atadan geldiklerini) gösterir mantığı ile hareket eden Darwin, gelişmenin ilk safhalarındaki embriyoların "az veya çok yetişkinliklerinde ait oldukları grubun atasına ait özellikleri gösterdiği" neticesine varmıştır.3 Onun düşüncesine göre embriyolar gelişirken, atalarının yetişkin formlarından geçerler. Darwin'in kelimeleriyle: "Çok sayıda hayvanın embriyonik veya lârva kademeleri bize az veya çok, bütün grubun ilk temsilcilerinin geçmişteki özelliklerini göstermektedir." Diğer bir tâbirle, evrimcilerin bakış açısına göre, gelişmenin ilk safhalarındaki embriyolardaki benzerlikler, onların hem ortak bir atadan geldiklerini, hem de bu ataların neye benzediğini göstermektedir. Darwin, tam olarak doğru kabul ettiği bu embriyolojik gözlemi, teorisinin "en güçlü delili" olarak görmekteydi.4 Bunun sebebi, Darwin'in bir embriyolog olmaması ve delillerini başkalarının çalışmalarına dayandırmasıdır. Bunlardan biri, koyu bir evrimci olan Alman biyolog Ernst Haeckel'dir (1834–1919). Haeckel, bir türün geçirdiğini kabul ettiği evrim süreci için "filogeni"; embriyolojk gelişmesi için de "ontogeni" tâbirlerini ilk ortaya atan kişidir. Haeckel, embriyoların gelişirken geçmiş atalarının yetişkin formlarının sahip olduğu özellikleri gösterdiğini, yani evrim geçmişini "tekrarladığını" iddia etmiştir. Günümüzde aynı düşünceyi takip eden Stephen Jay Gould'un ifadesine göre yeni özellikler evrimleşirken, "sona ekleme" tabir edilen bir süreçle, gelişmenin sonuna eklenir. Bu ifadelere göre, daha yakın zamanda evrimleşen özellikler, gelişmenin başında ortaya çıkan atalarından tevarüs ettiği özelliklerin arkasına ilâve edilir. Haeckel, bunu "Biyogenetik Kaide" olarak adlandırmış ve çok meşhur olan "Ontogeni, filogeniyi tekrarlar." cümlesi ile özetlemiştir.

Haeckel, embriyoların gelişmelerinin ilk dönemlerinde neredeyse tamamen benzer olduğunu, gelişmeleri devam ettikçe dikkati çekecek bir şekilde farklılaştıklarını göstermek için, omurgalıların çeşitli sınıflarına ait canlıların embriyolarının resimlerini çizmiştir (Şekil–1). İddia edilen bu benzerlik ve daha sonra ortaya çıkan farklılık, Darwin'e öyle inandırıcı gelmiştir ki, Türlerin Menşei adlı kitabında "Muhtemeldir ki, memelilerin, kuşların, balıkların ve sürüngenlerin embriyolarına dair bildiklerimizden çıkan neticeye göre, bu hayvanlar, bazı ilkel ataların biraz değişmiş oğullarıdır."5 diye yazmıştır. Darwin, İnsanın Menşei adlı kitabında, bu düşüncelerini insanı da içine alacak şekilde genişletmiş ve "(İnsan) embriyosu çok erken bir safhada, omurgalı şubesinin diğer üyelerinden çok zor ayrılabilir."6 demiştir. Ayrıca Darwin, "insanlar ve omurgalılar gelişmelerinin ilk safhalarında aynı kademelerden geçtikleri" için "Onların menşelerinin benzerliğini çok rahat bir şekilde kabul etmeliyiz." demiştir.7 Darwin teorisinin kuvvetli bir delili gibi görülen veya gösterilen Haeckel'in embriyolarına ait çizimlerin değişik sunumları, evrimle ilgili birçok kitapta bulunabilir. Ancak, bir yüzyılı aşkın bir süredir biyologlar bilmektedir ki, Haeckel çizimlerinde oynama yapmıştır. Omurgalı embriyoları asla onun gösterdiği gibi birbirine benzemez. Ayrıca, Haeckel tarafından 'ilk' olduğu söylenen safhalar aslında gelişmenin ortalarındaki dönemlerdir. Gerçekten de, önemli farklılıklar gösteren safhalar gelişmenin başlangıcında ortaya çıkmakta ve Haeckel'in abarttığı benzerliklerden önce görülmektedir. Bu yüzden, Darvin'in 'en güçlü delili', teoriye uygun hâle getirilmek için bilimin eğilip bükülüp çarpıtılmasına klâsik bir örnek olmuştur. Tarihçi Jane Oppenheimer'e göre; "Haeckel'in eli gözlerinin gördüğü gerçeği değiştirmede bir sanatçı gibi çalışmıştır. Ayrıca bu konu üzerinde çok ciddi olarak duran ve dedektif gibi araştıran Wilhelm His ve arkadaşları tarafından yapılan çalışmalarda Haeckel, açık olarak ilmî yanlış yapmakla suçlanmıştır."8 Haeckel, bir taraftan kendisinin farklı omurgalı sınıflardan olduğunu iddia ettiği embriyoların resmini çizmek için, aynı model kalıplarını kullanırken, diğer taraftan da bazı embriyoları gerçekte olduklarından daha benzer göstermek için çizimleriyle oynamıştır. Haeckel'in zamanında yaşayan çağdaşları, onu bu yanlış temsillerinden dolayı tekrar tekrar eleştirmişler ve hilekârlıkla suçlamışlardır.
Haeckel'in çizimleri gerçek embriyolar ile tek tek karşılaştırıldığında, çizimleri kendi teorisine uyması için değiştirdiğine dâir hiçbir şüphe kalmaz (Şekil–2). Stephen Jay Gould da bu sahtekârlığı kabul ederek durumu şöyle özetlemiştir: "Haeckel, benzerlikleri idealleştirme ve aykırı gördüğü kısımları dâhil etmeme ile abartmış, hattâ bazı durumlarda –sadece sahtekârlık olarak adlandırılabilecek bir prosedür içinde- aynı şekli tekrar tekrar kopyalamıştır."9 Michael Richardson ve arkadaşları yaptıkları çalışmada Haeckel'in çizimleri ile gerçek embriyoları karşılaştırmışlar ve 1997'de Science dergisindeki röportajlarında: "Bu, biyoloji alanındaki en meşhur aldatmacalardan biri gibi görünmektedir."10 demişlerdir.





 
















Haeckel'in biyogenetik kuralı, başlangıcından beri deneyle alâkalı bir yorumdan ziyade, teorik bir çıkarım olarak görülmüştür. Bu kuralın, on dokuzuncu ve yirminci yüzyıllarda evrim adına önemli tesirleri olduysa da, sözkonusu düşünce 1920'lerle beraber arkasındaki desteği kaybetmeye başlamıştır. Meselâ, 1922 yılında, İngiliz embriyolog Walter Garstang, Haeckel'in biyogenetik kanununu "ispatlanabilirlik mânâsında çürük" olmakla eleştirmiş "ontogenetik safhalar, bilhassa atalara ait yetişkin özelliklerine ait en zayıf bir delil bile olamaz"11 demiştir. Garstang'a göre Haeckel'in teorisi mantıksızdır; çünkü evrimle geliştiği iddia edilen yeni özelliklerin basit bir şekilde gelişmenin sonuna eklenmesi mümkün değildir: "Basit bir kulübe, üstüne hikâye okumakla daha mükemmel bir ev olmaz. Mükemmel olan yeni ev, özellikleri bakımından daha üst bir seviyeyi temsil eder, ancak tuğlalar aynı kalsa bile ancak bütün yapı–temelleri, kirişleri ve çatı –değiştirilir."11 İngiliz embriyolog Gavin de Beer de, Haeckel'in biyogenetik kanununu eleştiren embriyoloji ve evrim üzerine olan kitabının 1940–1958 arasındaki üç baskısında da: "Ergin ataların geçmişte yaşadığı safhaların sonraki nesillerde tekrarlanarak çıkması gibi bir durum yoktur."12 dedikten sonra, problemin daha büyük olduğunu vurgular. Gavin de Beer:"Herhangi bir yenilik ve çeşitlilik gelişmenin ancak ilk safhalarında çıkabilir."13 diyerek, gelişmenin ilk safhalarının, Darwin'in çok benzer olacakları inancının tersine, önemli farklılıklar gösterdiğini belirtir. de Beer, tekrarlamanın, "embriyoloji alanındaki araştırmaları engelleyen ve geciktiren bir deli gömleği" olduğu neticesini çıkarmıştır.14 Biyologlar yüzyıldan fazla süredir, ilmî bir hakikatmiş gibi çarpıtılarak sunulan yukarıdaki bilgilerden haberdardır. Buna rağmen, yoğun propaganda ile embriyolara bakış çarpıtılmıştır. Haeckel'in çizimlerinin aldatmaca olduğu ve omurgalı gelişmesinin ilk safhalarında embriyoların birbirine çok benzemediği bilinmesine rağmen, ders kitapları, bu çizimleri (veya yanıltıcı olan fotoğrafları) kullanmaya devam etmektedir.

Bugünkü embriyolojik bilgilerimize göre, embriyolar hakkındaki yukarıdaki her iki iddianın da geçersiz olduğu bilinmektedir ve bunların yanlış oldukları deneylerle gösterilmiştir. Bunu görmek için, embriyonik gelişmenin ilk safhalarını düşünelim. Bir hayvan yumurtası döllendiği zaman, ilk olarak "bölünme" safhaları geçirir. Döllenmiş yumurta bölünerek yüzlerce veya binlerce ayrı hücre (blastomer) meydana getirir. Bölünme safhalarının sonunda, "gastrulasyon" olarak bilinen bir süreç içerisinde (ilk barsak ve sindirim sisteminin gelişmeye başlaması) hücreler hareket etmeye ve yeniden düzenlenmeye başlar. Gastrulasyon döneminde, hayvanın genel vücut yapısı (meselâ böcek veya omurgalı temel yapısı) oluşur ve temel doku tipleri ile organ sistemlerinin (meselâ, deri, kas ve sindirim sistemleri) temelleri atılarak gelişmeye başlar. İngiliz embriyolog Lewis Wolpert'e göre: "Sizin hayatınızdaki gerçekten 'en mühim hâdise', ne doğum, ne evlenme ne de ölüm değil, gastrulasyondur." Ancak bölünme ve gastrulasyon safhalarından sonra, bir omurgalı embriyosu Haeckel'in "ilk" olarak adlandırdığı safhalara geçer. Eğer, omurgalıların, gelişmelerinin ilk safhalarında birbirine en çok benzediği doğru olsaydı, o zaman, çeşitli sınıflar, bölünme ve gastrulasyon boyunca en çok birbirine benzer olurlardı. Ancak, beş sınıfın (kemikli balıklar, amfibiler, sürüngenler, kuşlar ve memelilerin) incelenmesi göstermektedir ki, durum böyle değildir (Şekil–3).

Bu beş sınıfın arasındaki farklılıklar, döllenmiş yumurta kademesinde bile barizdir. Zebra balığı ve kurbağa yumurtaları bir milimetre çapındayken; kaplumbağa ve tavuk yumurtaları, büyük bir besin maddesinin (vitellüs) üzerinde bulunan 3–4 mm çapında bir disk olarak gelişmeye başlarlar; insan yumurtası ise, sadece bir milimetrenin onda biri kadarlık bir çapa sahiptir (Şekil–3 ilk sıra). Zebra balığı, kaplumbağa ve tavuk embriyolarının ilk hücre bölünmeleri bir şekilde birbirine benzerdir; ancak çoğu kurbağada, embriyolar, vitellüsün içine girer. Memeliler ise tamamen farklıdır, ikinci bölünme düzlemlerinden biri diğerlerine göre sağa doğru eğimlidir (Şekil–3, ikinci sıra). Diğer dört sınıfta, daha sonraki bölünmeler, hücrelerin kararlı bir şekilde düzenlenmesini üretirken, memeli embriyoları karmakarışık bir yığın hâline gelir.

Bölünmenin sonunda, zebra balığı embriyosunun hücreleri, besin maddesinin üzerinde büyük bir tümsek meydana getirir; kurbağalarda içi boş bir top; kaplumbağa ve tavuklarda ise, besin maddesinin üzerinde, ince, iki tabakalı bir disk; insanlarda ise, dut meyvesi gibi bir kitle (morula) içerisinde bir disk meydana getirir (Şekil–3, üçüncü sıra). Gastrulasyon sırasındaki hücre hareketleri beş sınıfta da çok farklıdır: hücreler zebra balığında, besin maddesinin aşağısına doğru yavaşça ilerler; kurbağalarda, içteki boşluğa açılan bir delikten içeri doğru birleşik bir tabaka olarak hareket eder; kaplumbağa, tavuk ve memelilerde, embriyonik diskin içindeki boşluğun içine doğru bir yarıktan akarlar (Şekil–3. dördüncü sıra). Burada anlatılan biçimler ne olursa olsun, kesinlikle (Darwin ve Haeckel tarafından iddia edilen gibi) ilk safhaların çok benzer olduğu bir durum yoktur.

Embriyolog, Adam Sedgwick 1894 yılında, önce benzer sonra farklı olmanın "gelişmenin gerçekleri ile uyumlu olmadığını" belirtmiştir. Bir köpek balığı ile bir tavuğun karşılaştırılması ile ilgili olarak, Sedgwick şöyle yazmıştır: "Çıplak bir gözle embriyoların kolaylıkla birbirinden ayrılamayacağı hiçbir gelişme safhası yoktur." "...ben bir tavuk embriyosu ile bir ördek embriyosunu ikinci günlerinde birbirinden ayırabilirim." Sedgwick, "Bu embriyonik farklıkların üzerinde daha fazla durmak gereksizdir." diye devam etmiştir; çünkü "Bütün embriyologlar bilir ki, bunlara dair sayısız örnek getirilebilir. Bu konuya dair söylemek istediğim tek şey, bir tür gelişmesinin boyunca geçirdiği ilk safhalarda, diğer bütün akrabalarından farklıdır ve ayırt edilebilir."15 Modern embriyologlar da bunu doğrulamaktadır. William Ballard 1976'da, bir kişinin tabiattaki gerçekleri eğip bükerek, "Omurgalıların bölünme ve gastrulasyon safhalarında yetişkin hâllerinden daha benzer olduğunu iddia etmesi, hileli bir şekilde kurgulanmış delillerin sübjektif olarak seçilmesidir."16 demiştir. Bunu takip eden yılda, Erich Blechshmidt, "insanın embriyonik gelişmesinin ilk safhasının diğer türlerden farklı" olduğunu belirtmiştir.17 Benzer şekilde Richard Elinson da, kurbağaların, tavukların ve farelerin "yumurta büyüklüğü, döllenme mekanizmaları, bölünme biçimleri ve gastruladaki hücre hareketleri gibi temel özellikler açısından birbirlerinden radikal şekilde farklı" olduğunu rapor etmiştir.18 Şaşırtıcıdır ki, ilk aşamalarda, son derece farklı şekillerde gelişmelerine rağmen, omurgalı embriyoları, gelişmelerinin ortasında bir yerlerde bir şekilde benzer olmuşlardır. Bu ortadaki nokta, Haeckel tarafından, çizimlerinde "ilk" safha olarak seçilmiştir. Bu safhadaki benzerlikleri büyük ölçüde abartmış olmasına rağmen, bazı benzerlikler gerçekten vardır. Klâsik embriyologlar, bu ara noktaya "kuyruk tomurcuğu" ismini vermiştir. 1981 yılında William Ballard bunu, yutağın (pharynx) iki tarafında da bulunan kabartılar ve kesecik çiftlerinden dolayı "pharyngula" olarak adlandırmıştır.19 Klaus Sander, 1983'te bunu "phylotypic" olarak adlandırmıştır; çünkü bu safhada çeşitli sınıfların, bütün omurgalılar için ortak olan karakteristikleri görülür.20 (Şekil- 4) Fakat bunlar iddia edildiği gibi solungaçlarla ilgili olmayıp, temel yapılar olan baş, gövde buradan uzanan kuyruk ve bacak tomurcuklarıdır.



 





















İnsanların embriyolojik gelişmesinde ortaya çıktığı iddia edilen "solungaç keseleri ve solungaç yarıklarından" asıl maksat, bunların evrim için bir delil olacağı düşüncesidir. Buradan hareketle insanların soy olarak balıklarla bir münasebetinin olduğu düşünülmektedir. Ancak, asıl problem, iddia edilen "solungaç yarıklarının" aslında solungaç olmamasıdır. Gelişmenin ortasında, bütün omurgalı embriyolarının boyun veya yutak kısmında art arda bir seri çökmeler ve tümsekler oluşur. Bu kıvrımların tümsek (dışa bükümlü) kısımları, yutak yayları; çukur olan (içe bükümlü) kısımlar ise, yutak yarıkları veya keseleri olarak adlandırılır. Ancak bu yutak çukurları solungaç değildir. Bunlar, pharyngula safhasındaki balık embriyolarında bile solungaç değillerdir. Bir balıkta, yutak çukurları daha sonra solungaçlara dönüşür. Ancak, sürüngenler, memeliler veya kuşlarda, bu çukurlar tamamen farklı iç kulak ve paratiroit bezi gibi diğer yapılara dönüşür. Hattâ sürüngenler, memeliler ve kuşlarda, yutak çukurları, asla rudimentar (kalıntı, körelmiş) gelişmemiş solungaçlar değildir; çünkü sathî bir şekilde boyun kısmında paralel çizgiler serisi meydana getirmeleri dışında asla "solungaç benzeri" bile değillerdir. İngiliz embriyolog Lewis Wolpert'e göre: "Memeliler gibi, yüksek seviyedeki bir hayvan, embriyonik gelişmesi sırasında, balıkların solungaç çukurlarına benzeyen yapıların göründüğü safhalardan geçer. Ancak bu benzeme bir göz aldatmacasıdır ve memeli embriyosundaki yapılar sadece balık embriyolarında bulunan ve daha sonra kendisinden solungaç meydana gelecek olan yapılara benzer."21 Diğer bir deyişle, yutak (pharynx) keselerini "solungaç benzeri" şeklinde adlandırmak için hiçbir embriyolojik sebep yoktur. İsveçli embriyolog Günter Rager'in de açıkladığı gibi: "Yutak yayları (kemeri) kavramı sadece sathi bir görünümün tanımıdır, ve ideolojik açıdan nötrdür. Bu kavram, çukurların boyun bölgesinde meydana geldiğini anlatır... Ancak, insanlarda solungaçlar asla var olmaz."22 Bu tarz fikirlerin en önemli hususiyeti kendi kabullerini doğru kabul edip, fâsid bir daireye (kısır döngü) girmeleridir. Yukarıdaki şekliyle önce Darwinci evrim kabul edilmekte sonra tekrar embriyolojik delil olarak okunmaktadır. Delil yetmediğinde delil uydurulmakta, çarpıtılmakta veya sahtekârlık bile yapılmaktadır. Hâlbuki embriyolojinin genetikle birlikte okunan bütün verileri, Omurgalıların ortak bir atadan orijinlenmediği, birbirlerinden farklı olarak yaratıldıklarıdır. Omurga, baş, kol ve bacaklar gibi temel kısımların benzerliği Yaratıcının ortak planıyla izah edilebilir, fakat ince yapılardaki ayrı ayrı sanatlar O'nun (celle celâluhu) tercihini gösterir.
Dipnotlar

1.Darwin, C. (1872): Origin of Species, 6th ed. (London: John Murray, 1872), 396.
2.Aynı eser, sayfa 387.
3.Aynı eser, sayfa 395-396.
4.Darwin, C. (1896): Letter to Asa Gray, Sept. 10, 1860, in Francis Darwin, ed., The Life and Letters of Charles Darwin, Vol. II (New York: D. Appleton and Company, 1896), 131.
5.Darwin, C. (1872): Origin of Species, 395.
6.Darwin, C.(1936): The Descent of Man. Modern Library Reprint Edition (New York: Random House, 1936), 398.
7.Aynı eser, sayfa 411.
8.Oppenheimer, J.M. (1987): Haeckel's Variations on Darwin, in H. M. Hoenigswald and L. F. Wiener, eds., Biological Metaphor and Cladistic Classification (Philadelphia: University of Pennsylvania Press, 1987), 134.
9.Gould, S.J. (2000): Abscheulich! Atrocious! Natural History (March 2000): 42-49.
10.Pennisi, E. (1997): Haeckel's Embryos: Fraud Rediscovered. Science277 (1997): 1435.
11.Garstang, W. (1922): The Theory of Recapitulation: A Critical Restatement of the Biogenetic Law. Journal of the Linnean Society (Zoology) 35 (1922): 81-101.
12.De Beer, G. (1958): Embryos and Ancestors, 3rd ed. (Oxford: Clarendon Press, 1958), 10.
13.Aynı eser, sayfa 164.
14.Aynı eser, sayfa 172.
15.Sedgwick, A. (1894): On the Law of Development Commonly Known as von Baer's Law; and on the Significance of Ancestral Rudiments in Embryonic Development. Quarterly Journal of Microscopical Science 36 (1894): 35–52.
16.Ballard, W.W. (1976): Problems of Gastrulation: Real and Verbal. BioScience 26 (1976): 36–39.
17.Blechschmidt, E. (1977): The Beginnings of Human Life, trans. Transemantics (New York: Springer-Verlag, 1977), 29–30.
18.Elinson, R. P. (1987): Change in Developmental Patterns: Embryos of Amphibians with Large Eggs. in R. A. Raff and E. C. Raff, eds., Development as an Evolutionary Process, vol. 8 (New York: Alan R. Liss, 1987), 3.
19.Ballard, W.W. (1981): Morphogenetic Movements and the Fate Maps of Vertebrates. American Zoologist 21 (1981): 391–399.
20.Sander, K. (1983): The Evolution of Patterning Mechanisms: Gleanings from Insect Embryogenesis and Spermatogenesis. in B. C. Goodwin, N. Holder, and C. C. Wylie, eds., Development and Evolution, 6th Symposium of the British Society for Developmental Biology (Cambridge: Cambridge University Press, 1983), 140.
21.Wolpert, L. (1991): The Triumph of the Embryo (Oxford: Oxford University Press, 1991), 185.
22.Rager, G. (1986): Human Embryology and the Law of Biogenesis. Rivista di Biologia 79 (1986): 449–465.



Prof.Dr. Arif SARSILMAZ  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder