12 Temmuz 2011 Salı

Evrim Denen Yalan -1




Evrim Denen Yalan -1


Biyolojiyi ideolojik evrim anlayışına göre biçimlendirmek isteyen bazı bilim insanları, giderek artan bir şekilde elde edilen genetik verileri, insanların maymun benzeri atalardan evrimleştiği iddialarını destekleyecek tarzda kullanmaktadır. Bunun altında yatan temel faraziye, çok fazla nispette genetik benzerlik taşıyan canlı formlarının, birbiriyle yakın münasebet içinde -yani akraba- olduğu düşüncesidir. Son yıllarda yapılan genom haritalanması, insan ve şempanze DNA'larının daha incelikli karşılaştırılmasını imkân dâhiline sokmuştur.



İnsan ve şempanze DNA'larının azotlu baz sıralanmaları birbirine yüzde doksan sekiz nispetinde benzer. Bu gerçek, evrimcilerce insanın maymundan evrimi için kesin doğrulayıcı bir delil olarak görülmektedir. Fakat bu genetik benzerlik gerçekte ne mânâya gelmektedir? Öncelikle şunu düşünelim: Zaten elimizde sadece dört nükleotid bazı olduğundan, her kim birbirinden farklı DNA dizileri sıralamak isterse istesin -tamamen tesadüfî diziler bile oluştursa- bu diziler, ortalama yüzde 25 oranında birbirine benzer olacaktır. Hangi benzerlik iddiası olursa olsun, ilk başta bu miktarı kendi benzerlik oranından düşmelidir. Burada aynı harflerle yazılmış kitapları düşünelim. Yaratma hâdisesini akla yaklaştırma açısından, dört harfli bir alfabeyle yazılmış bir kitap gibi düşünürsek, iki farklı türdeki –yani iki farklı kitaptaki bir sürü kelime, edat ve bağlacın aynı olmasını hatırlatan- benzerliklerin o iki farklı türün ortak atadan geldiğini ima etmez. Çünkü bu iki tür (iki kitap) farklı gayeler için yaratılmış iki ayrı eserdir.



Düşünmeye devam edersek, insanlar ve şempanzeler birbiriyle tamamen aynı sayıda DNA baz çiftine sahip değildir. 1980'lerde, yüzde 98 benzerlik ilk öne sürüldüğünde, araştırmacılar şempanzelerin genomunun insanınkinden % 10 daha uzun olduğunu düşünüyorlardı.1 Fakat bu durumda, birisi insan ve şempanze DNA'larının tamamını sıralasa, şempanze DNA'sının % 10'unun insan DNA'sında karşılığı olmayacaktır. Buna bir de şu açıdan bakalım: İnsan ve şempanze DNA'larının arasındaki benzerlik ilk rapor edilirken, aralarında en azından % 10'luk bir farklılık olması gerektiği söylenmeliydi; ancak bu yapılmamıştır. Genom büyüklükleri arasındaki fark genel olarak yok sayılmıştır. Şu andaki insan ve şempanze genomlarının tahmini uzunlukları, birbirine çok daha yakındır; şempanzelerinkinde 3,1 milyar baz çifti, insanlarınkinde 3,2 milyar baz çifti vardır.2



Peki, o zaman, "yüzde 98" oranı nereden ortaya çıkmıştır? 1984 yılında, Charles Sibley ve Jon Ahlquist DNA-DNA karşılıklı melezleme deneyi yapmışlardır. Bu deneyde, her türün DNA'sı çift sarmal yapının açılıp tekli DNA zincirleri oluşturması için ısıtılır, daha sonra iki türe ait DNA zincirlerinin birbirine karıştırılıp yeniden bir araya gelmelerine ve eşleşmelerine izin verilir.3 İnsan DNA'sı şempanze DNA'sıyla eşleşebilir veya tam tersi de olabilir. DNA zincirlerinin birbirine karşılık gelme derecesi, insan-şempanze DNA kombinasyonlarının ısıtıldıktan sonra bir araya gelmiş olan DNA zincirlerinin birbirinden hangi sıcaklıkta ayrılacağının ölçümü ile belirlenir. Böylece, termodinamik alanda, Sibley ve Ahlquist iki tür arasında yüzde 1,63'lük bir farklılık başka bir değişle de yüzde 98,4'lük bir benzerlik olduğunu bulmuştur.







İnsanlar ile şempanzeler arasındaki genetik benzerlik, bu iki tür arasındaki diğer benzerliklere paraleldir. Meselâ, insanlar ve şempanzeler büyük morfolojik benzerliklere sahiptir. Yaşayan formlara ait hayalî bir ortak atanın dayatılmasından önce, on sekizinci yüzyılda Linnaeus, şempanzeleri Homo troglodytes (ilkel adam) olarak sınıflandırmıştır. Jonathan Marks'a göre, "Şempanzeler on sekizinci yüzyılda yeni ortaya çıkmış bir şey olduğu zamanlarda, bilim adamları insan ile maymunların vücutlarında gördükleri baskın benzerlik karşısında şaşkına dönmüşlerdir. Niçin dönmesinler ki? Kemik kemiğe, kas kasa, organ organa, insan ve maymun vücutları birbirinden sadece ince farklılıklar gösteriyordu."4 Çok sayıda olan bu fizikî benzerlikler düşünüldüğünde, insanlar ve şempanzelerin genetik benzerliği çok da şaşırtıcı değildir. Zîrâ hayatta kalmanın temel prensipleri olarak sayabileceğimiz oksijen alma, azotlu atıkları atma, kan dolaşımı gibi bir sürü temel fonksiyonun yapılabilmesi için, sebepler açısından gerekli olan moleküler şifrelerin belli seviyelerde benzer olması gayet normaldir. Bu açıdan fare ile de, kurbağa ile de, balık ile de binlerce ortak şifre vardır. Bu canlıların hepsi de oksijen aldığına göre, oksijen alma ve kullanma ile ilgili biyokimyevî hâdiselerde kullanılan enzimlere ait şifreler tabiî ki aynı olacaktır. Tek katlı bir ev ile elli katlı gökdelende kullanılan kum, çakıl, demir ve çimento 'aynı malzeme' diye gökdelenin tek katlı evden kendi kendine tesadüfen türediği iddia edilebilir mi?



Bütün bunlara rağmen yine de, insan ve şempanze DNA'larının yüzde 98 benzer olduğunu söylemek ciddi mânâda yanıltıcı olabilir. Bunun sebebi, DNA'yı yazı dili gibi düşünme eğilimimizdir. DNA zincirleri dört harfli bir alfabeden oluşan (A, T, G, C ile temsil edilir) bir sıralanmadır. Benzer şekilde insanlar tarafından yazılan Türkçe kitaplar da 29 harfli alfabeden oluşmuş harf dizileridir. Ancak burada, insanların yazılı bir metni okumaları ile hücrenin DNA'yı okuması arasında önemli bir fark vardır. Eğer insanların yazdığı iki kitap yüzde 98 oranında birbirine benziyorsa, bunlar haddizatında aynı kitaptırlar. Bunun sebebi, bu metinler bilgisayarlar veya makineler tarafından değil, yapılan tesadüfî hataları anlayabilecek ve onları düzelterek okumaya kabiliyeti olan okuyucular tarafından okunmak üzere yazılmıştır.



Öte taraftan, eğer iki DNA dizisi yüzde 98 oranında benzerse, bu dizilerin fonksiyonları büyük ölçüde farklılık gösterebilir. Bunun sebebi, insanların bir metni deşifre etmesinde kullandığına benzer bir kabiliyeti, hücreler DNA'yı deşifre ederken kullanmaz. Yazı dilinin önemli bir özelliği, büyük ölçüde değiştirilse bile, kelimelerin ve bir metnin mânâsını belirleyebilmemiz için ilâve bilgiler ve siyak sibakla alâkalı yani konuya uygun ipuçları bulundurmasıdır. Hâlbuki DNA'daki tesadüfî hatalar (bilgisayar kodlarındaki tesadüfî hatalar gibi), çok küçük bir grup şeklinde olmuş ve az sayıda bile olsa, eğer ölümcül değilse sıklıkla hücrenin bir fonksiyonunda çok ciddi değişmelere sebep olur ki, bunun da yıkıcı tesirleri olur.



Hücrelerin genetik bilgiyi kullanmak üzere kompleks yolları olduğu için, çok küçük bir genetik değişme, biyolojik fonksiyonu ciddi ölçüde değiştirebilir. Genler tarafından belirlenen proteinler, daha üst seviyede karmaşık yapılar, ağlar oluşturmak üzere bir araya gelirler ki, bu yapılar tek başına nükleotid veya aminoasit dizilişiyle belirlenmez ve bu yüzden de dizilme analizlerinde ortaya çıkmaz. Netice olarak, iki organizma neredeyse birbirinin aynı iki gen setine sahip olabilir, hattâ bu genler bir kromozom üzerinde kabaca aynı sırayla yerleşmiş de olabilir; ancak yine de bu genlerin kullanılması o kadar farklı olabilir ki, neticede bu genler birbirinden önemli ölçüde farklı organizmaların hayatını belirler.



Yukarıda zikredildiği üzere, biyolojik sistemlerde küçük değişikliklerin çok önemli tesirleri olabilir, tabiî ki eğer bu değişikler doğru değişiklikler olarak meydana gelmişse. Bilhassa gene ekspresyon sistemleri (genlerin mânâlarının çözülüp okunması diyebiliriz) bütüncül bir şekilde çalıştığından, büyük ölçekli bir değişiklikten sonra yeniden düzenli çalışması için evrim teorisinin karakteristiği olan deneme yanılma tamirciliğinden daha fazlasına ihtiyaç duyulacaktır. Aksine farklı bir sistemin tekrar çalışması ise, çok sayıda koordineli değişmelere ihtiyaç duyacaktır. Bu tarz mükemmel değişiklikler ancak sınırsız ilim ve kudretiyle iş gören ve icraatını her harfin üzerinde gösteren hikmetli bir Sanatkâr yani Allah (celle celâlühü) tarafından yapılabilir.



İnsanlar ve şempanzeler arasındaki fizikî farklılıklar

Gen seviyesinde değil de, temel morfolojik açılardan baktığımızda insanlar ve şempanzeler birbirine ne kadar benzemektedir? Aşağıdaki farklılıklara bakalım:



1. Şempanzelerin ayakları da elleri gibi tuttuğunu iyice kavrayabilen (prehensil) bir hususiyet arz eder; bir başka deyişle şempanzeler, elleriyle kavrayıp tutabildikleri bir şeyi ayaklarıyla da aynı şekilde kavrayabilir. İnsanların ayakları ise, tutma ve ellerin yaptığı gibi iş görebilme açısından o kadar kabiliyetli değildir.

2. İnsanların çene kemiği uçları çıkıntılı ve daha bariz, maymunların çeneleri ise geriye yatıktır. Aynı şekilde insanların burunları da daha dik ve çıkıntılı olduğu hâlde maymunlarınki yassı ve basık şekildedir.

3. İnsanın dişileri menopoza girer, yani kadınların 45–50 yaşlarında doğurganlıkları son bulur; hâlbuki primatlar takımına giren hiçbir maymun türünde böyle bir şey yoktur (insanların dişilerinden başka, menopoza girdiği bilinen tek memeli, kılavuz balina (Globicephala) türlerinin dişisidir.)

4. İnsan dişilerinin emzirme dışında da göğüsleri belli olduğu hâlde, maymunların göğüsleri emzirme dışında belli olmaz.

5. Suda yaşayan memelilerde, balinalar ve su aygırlarında olduğu gibi insanların derilerinin altında da yağlı bir iç tabaka vardır, maymunlarda ise böyle bir tabaka yoktur.

6. Erkek maymunların dış üreme organlarında baculum olarak adlandırılan bir kemik vardır (şempanzelerde 10 milimetredir); insanlarda böyle bir kemik yoktur.

7. İnsanlar çoğunlukla (% 95) sağ ellerini kullanırlar, şempanzelerde böyle bir ayrım yoktur, onlar sol ve sağ ellerini aynı nispette kullanırlar.

8. İnsanlar terler, maymunlar terlemez.

9. İnsanlar şuurlu olarak nefeslerini tutabilirler, maymunların bu şekilde nefeslerini tutma gibi bir kabiliyetleri yoktur.

10. İnsanlar ağlayabilir, maymun türleri içinde ise ağlayabilen yoktur.






Bu saydıklarımız, insanlar ile maymunlar arasındaki çok bariz olan fizikî farklılıktan sadece birkaçıdır. Daha detaylı bir incelemeye giriştiğimizde iskelet ve kıllanma özellikleri başta olmak üzere daha yüzlerce özellik ortaya koyabiliriz. Dikkatli incelendiğinde her kemik ve kasın hususi farklılıklar arz ettiği görülebilir. Kabaca kol veya bacaktaki kemik sayılarının aynı olması önemli değildir. Önemli olan her kemik ve kastaki ince sanatın farklılığıdır.



Asıl büyük farklılık ise, insanların entelektüel birikim kapasitelerinde, lisan kabiliyetlerinde ve ahlâk kaidelerine bağlı olmalarında yatar. Kendisine verilen akıl, şuur, irade, vicdan ve lisan gibi nimetleri kullanarak medeniyetler kuran, icat ve keşifler yapan, bir inanç sistemine dayanan ahlâkî kriterlere göre davranan insanın, sadece DNA'larındaki harf benzerliklerine bakarak maymunlarla ortak bir atadan geldiklerini iddia etmenin aklî ve mantıkî bir tarafı var mıdır? Birisi ağaçta asılarak muz yiyen bir hayvanı, diğeri bilgisayarlarla dünyada ne olup bittiğini tarayan bir insanı netice veren genetik kodlardaki ve beyinlerdeki farklılıkların her biri, yerli yerince nasıl ortaya çıkmıştır? Beyin faaliyetlerine ait bazı kabiliyetler, beynin belli bölgelerindeki nöronlarda toplandıkları hâlde, bazı kabiliyetler bütün beyinde yaygın bölgelerin birlikte entegrasyonuyla ortaya çıkmaktadır. Maymun beyniyle insan beyni arasındaki -şuursuz evrim mekanizmalarıyla ortaya çıkamayacak- bazı farklılıklara inşallah gelecek sayıda temas edeceğiz.



Dipnotlar
1. Pellicciari, C., Formenti, D., Redi, C.A., Romanini Manfredi, M.G. (1982): DNA Content Variability in Primates. Journal of Human Evolution 11:131-141.

2. http://genomebiology.com/researchnews/default.asp?arx_id=gb-spotlight-200312115-01 ve http://nature.ca/genome/03/a/03a_ 11a_e.cfm

3. Sibley, C.G.,Ahlquist, J.E. (1987): DNA Hybridization Evidence of Hominid Phylogeny: Results from an Expanded Data Set. Journal of Molecular Evolution 26: 99-121.

4. Marks, J. (2002): What it means to be 98% chimpanzee. Apes, People, and Their Genes. University of California Press Berkeley and Los Angeles.

5. Simmons, G. (2004): What Darwin Didn't Know? Eugene, Oregon: Harvest House, 274–278. (özetlenerek yapılan iktibas)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder